YAŞAYAN KADINLAR- 3: AYLİN ASLAN
Ekrandan bile insanın yüreğine dokunabilmek marifetini
nasıl elde ettiniz? Sizi düşününce ilk aklıma gelen, küçük detaylardan zevk
alabilen ve bunu bizlere de göstererek mutlu olmamızı sağlayabilen pozitif bir
benlik. “Hayatı ciddiye alarak yaşamak” paylaşımınızı da görmüşken sorayım,
nasıl yaşayabiliriz bu hayatı? İki soru etti ama, olsun =)
***
Canım
Berna merhaba,
Son
günlerde geceleri tutan anksiyetem ile mücadele etmeye çalışırken gelen mailini
koşarak açtım ve Evgeny Grinko eşliğinde bir şeyler yazabilmek bana çok iyi
gelecek. Sayende bir cesaretle başlıyorum.
Öncelikle
"yüreğe dokunmak" çok sevdiğim bir tabir ve keşke her yüreğe
dokunabilsek. Elimizin sıcaklığıyla buz kütlelerini eritebiliriz, bu inançla
tutunuyorum hayata. Ve evet küçücük şeylerle bile mutlu olabiliriz bunu
unutmamak için çabalıyorum. Güzel bir şeyler gördüğümde öylece bakıp geçmek
yada kendime saklamak yerine diyorum ki "neden beni takip eden insanlar da
bu güzelliği görmesin ki?" Evet hepimiz ayrı ayrıyız ama tek bir bütünün
parçalarıyız, o yüzden paylaşmak lazım acıları da sevinçleri de. Keşke yaptığım
bir keki, kahveyi de paylaşabilsem her görenle. Bu paylaşımlarımla ilgili
mesela geçen sabah işe giderken gülerek çektiğim bir
fotoğrafımı paylaştım, bir arkadaşım "ben daha uyanamamışken sen
nasıl böyle gülebiliyorsun" diye mesaj attı. Cevabım "çünkü bir gün
daha uyanmış olmak gülmek için yeterli bir sebep." her şeye rağmen
hemde..
Ve
evet o ikinci soru "nasıl yaşayabiliriz", bu soru bugünlerde
cevaplayabileceğim en zor soru galiba. Yılın başından beri kötü şeyler
deneyimliyoruz, acı çeken çocuklar, anneler ve olayları asla anlamayan, anlamak
istemeyen insanlarla mücadele ediyoruz. Bu konuda senin de desteğini
istemiştim, çünkü ilk kez bu kadar zorlandığım bir noktaya geldim. Yukarıda da
belirttim ben asla ayrılığımızı kabul etmiyorum, koca bir zincirin halkalarıyız
ve birimize zarar gelirse tüm denge bozulur. Öncelikle bunu öğrenmeliyiz.
O
yüzden ben bunun yerine pozitif kalabiliyor olmam ile ilgili
şunu söyleyebilirim ki hayatı hep deneyim olarak görüyorum. Güzel şeyler
kaybettim, asla bunu atlatamayacağım dediğim şeyler yaşadım, aynaya
bakmaktan korktuğum sabahlar oldu, asla yapmam dediğim şeyleri yaptığım oldu
ama bunlar olurken ben hep gülmeye devam ettim. Ağlarken, ağlak hallerime bile
güldüm. Çünkü başıma çokça kötü şey gelmiş olsa bile bunun bana kattıklarını,
hayatın bana demek istediklerini anlamak için çaba gösteriyorum. O konularla
ilgili yazmaya başladığımda asla dinginlenemeyecek bir şeyler çıkacak içimden
biliyorum ama kısaca " hayatta en çok istediğim şeyden bana zarar
verdiğini farkettiğim an vazgeçtim" diyebilirim. Ve ben o gün gerçekten
yaşamak için bir adım attım. Çünkü farkında olmadan başkaları için yaşayıp
tükenip gidiyoruz. Ama asıl önemli olan benliğimize saygı duymalıyız Kendini
sevmeyen insanın başka insanları da sevemeyeceğine inanıyorum. Ben en çok
kendimi sevdiğim gün mutluluğu da keşfettim.
Ve
son olarak mail gelmeden elimde Epiktetos ile ilgili bir kitap vardı. "
Bir yerde yaşıyorken eskiden yaşadığın başka bir yerde olmanın hayalini kurma.
Orada yaşadığın zevkleri, güzellikleri düşünme. Nerede yaşıyorsan oranın
güzelliklerine bak, orada nasıl yaşanır onu anlamaya bak." yazıyor kitapta
benim anlatamadıklarımı bu güzel alıntı ile bitirebilirim. Yaşadığımız yerin
güzelliğine inanmalıyız, güzel değilse güzelleştirebiliriz.
Ve
bunu paylaşmadan olmazdı;
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
Sevgiyle
kal,
Aylin.
Yorumlar
Yorum Gönder