SENDEN KORKMUYORUM
“Beni
güçlendirmek için söylediği sözlerin beni aslında nasıl güçsüz düşürdüğünü
anlamam neden bu kadar zaman aldı?”
Kaynak: Çatlak Zemin- https://www.catlakzemin.com/acik-iliskilerde-sinir-ihlali-duygusal-manipulasyon-ve-psikolojik-siddet-nasil-mumkun-olur/
Duygusal manipülasyon
ve duygusal şiddet üzerine araştırma yaparken bu yazıya rastladım. Okumanızı
tavsiye ederim. Ufkumu açan bir yazı oldu. Yazarın belirttiği birçok noktayı
kendimde de gördüm. Yaşadığım şeyi anlamlandırma kabiliyetim zayıflamış.
Kendime yönelik algım değişmiş. Her zaman kendini yoğun biçimde sorgulayan,
bazı anlarda bunu yıkıcı olarak yapan bir insanım. Özgüvensizlik, hayatımın bir
parçası. Beni duygusal olarak manipüle eden bir insanı hayatıma almakla;
içimdeki nehri, ormanı, beslendiğim nehirleri, kısaca yaşam enerjimi kurutmuşum
aslında. Benim kırgınlıklarım her zaman haksızdı. Onun kırgınlıklarıysa her
zaman haklıydı. Yaşadığımız konuşmalar onun bana hatalarımı anlattığı, benim
kendimi açıklamaya çalışıp başaramadığım, sonunda yorularak onun haklılığını
kabul ettiğim ve ondan özür dilediğim türden konuşmalardı. Tabi bu,
konuşabildiğimiz zamanlarda geçerli. Birden iletişim kesilince bir sorun
olduğunu anlıyordum. İletişime geçmek, konuşmak için çabalıyordum. “Sonunda
sevgili olacaksak beklerim” diyerek arkadaşlığımızı bir hiç eden insanın bu
sözünü dikkate almayarak hatayı ben yaptım. İnsan, içindeyken fark edemiyor.
Beni küserek, kendinden mahrum bırakarak bir şeyleri düzeltmeye çalışan bu
insana gittikçe bağlandım. En yakın arkadaşım dediğim insandı. Bu satırları
yazarken bile sorguluyorum kendimi; acaba ben mi yanlış anladım, acaba tüm
bunları çarpıtıyor muyum, yanlış mı algılıyorum, bütün bunları kafamda mı
kuruyorum? Kendimden şüphe ediyorum, halen. Ama hissettiğim şeyi biliyorum.
Yorgunluk gitti artık. İletişim kurmaya, sevdiğim insana, dostuma yardım etmeye
çalışmayı düşünüyorum bazen. Ama o kadar yorgun hissediyorum ki. Artık bunu
hissetmeyecek olma düşüncesi, o kadar ferah ki.
Evim arka bahçeye
bakıyor. Yatak odamın camının önünde tatlı bir pisicik yatıyor. Her gün ona
mama ve su vermek, onu sevmek için camı açıyorum. Ona verdiğim şövale, tam da
görebileceğim şekilde, yatak odamın camının önüne konulmuştu. İlk başta fark
etmedim. Story attığımda gören ressam arkadaşım fark etti. Arka bahçeye gitmek
için basacağım noktada kedi maması, yemek ve çiğ et vardı. Huzursuzluğum iyice
arttı. Gittim aldım. Kırılmış. Puder olmasa daha büyük bir paniğin içine
düşebilirdim. Belki o kadar büyük bir mesele değil, ama bana o kadar garip
geldi ki. İçimde bir sızı hissettim.
İletişim kurmuyoruz
uzun zamandır. Karantina başlıyor. Sorunlar yaşıyorum, kaygım artıyor, hayat
bir şekilde devam ediyor. Okuma kulübü kuruyoruz. İşler hayal bile etmediğim
noktalara gidiyor, büyüyoruz, üretiyoruz. Bazen mutluyum, bazen yorgunum,
ailemi özlüyorum, arkadaşlarımla gündelik hayatım çeşitleniyor. Tezimden emin
olamıyorum. Bazen çok hoşuma gidiyor metin, bazen garip geliyor. Yani insan
oluyorum. Sonra bir gün, konuşmak istiyor. Cevap vermiyorum. Geçti gitti bu da
diyorum, kızlarla kulüp için bir şeyler düşünüyoruz, konuşuyoruz. Gece bana bir
mesaj daha geliyor. Upuzun. “Devamını oku” sekmesi var mesajda, kalp atışlarım
hızlanıyor. Düşündüğüm gibi, iyi bir mesaj değil. Girişinden belli. “Öncelikle
cevap vermemen çok büyük bir saygısızlık”. Devam ediyor, kendimi arama,
aydınlanma çabamla tezat değilmiş galiba bu davranışım. Sonra benim
davranışlarımı analiz etmeye başlıyor. Şunları yaptın, bunları yaptın. Şöyle
demişsin, böyle yazmışsın. Yazıda bahsettiğin ben miyim? Ben öyle pasif agresif
tavırlar sergilemedim çünkü hiç. Takipten çıkmışsın, ben de çıktım zaten
(Hesabım açık, görebilir isterse). O kadar yaşanmışlık var diye son kez
konuşmak istedim. Ne diyeyim, eyvallah Berna. Parmak basamıyorum, ama ince bir
sızı hissediyorum. Arkadaşlarıma yazıyorum. Desteklerini istiyorum. Düşeceğim
karanlıktan beni çekip alıyorlar.
Koca şehirde b*k
varmış gibi benim yaşadığım apartmana taşındığı için evden çıkarken ve eve
dönerken geriliyorum. Arkadaşı olduğu için evin yanındaki markete gitmek
istemiyorum. Daha aşağıdakine gidiyorum. Abartıyor muyum? Bilmiyorum. Sadece
kendimi güvende hissetmek istiyorum. Hayatıma müdahale edilmesini istemiyorum.
Çekilişimiz için hazırlık yapıyorduk, her adımda heyecanlı bir mutlulukla,
coşkuyla doluyordu içim. Sonra mesaj geldi. Bugün rozetleri ayarladık, yaşam
enerjimi, özümü hissedemedim. Sadece yorgun ve üzgünüm.
Geçecek, biliyorum.
Öğrendiğim şeylere odaklanmaya çalışıyorum. Senden öfkeme sahip çıkmayı
öğrendiğimi düşünüyorum. Neye mi öfkeliyim? Temelde kendi salaklığıma sanırım.
Bana duygusal şiddet uygulayan, cinsel tacizde bulunan adamın sözünü
karakterime referans olarak gösterdin. Berna’nın nasıl bir insan olduğunu
anlayacakmışsın ya. Anladınız mı ikiniz de? Evet, onu da hayatıma ben aldım.
Beni kovması vesilesiyle de olsa, ben çıkarmayı öğrendim. Telefonda anlayamam
sonucu bir araya geldik – evet garip bir olay, işitme engelim nedeniyle telefon
görüşmelerinde sorun yaşıyorum- özrünü dinledim ve kalktım. Arayanın o olduğunu
bilsem de gider miydim? Bilmiyorum. Ona karşı artık öfke hissetmesem de bir
araya gelmek istemezdim sanırım. Ki daha sonra arayıp mesaj atıp birçok kez
iletişim kurmaya çalıştı. Hiçbirine karşılık vermedim. Ama senin hiçbir şeyini
dinlemeyeceğim. Zaten döşediğin mesajdan belli ki, konuşma isteğine karşılık
verseydim, yine benim yaptığım hataları konuşacaktık. O adamla bile gittim
konuştum evet. Ama seninle tekrar konuşmayacağım. Çünkü sen benim en yakın
arkadaşımdın, ve benden onu aldın. Senin yokluğunu hissediyorum. Ama beni
azaptan ve yorgun olma hissinden kurtardın. Beni azaptan kurtardığın için
teşekkür ederim. Güçlü durmaya çalıştığım için kendime teşekkür ederim.
Arkadaşlarıma gönlümü tuttukları için teşekkür ederim.
Nihan Hanım’ın
yaşadıklarını anlatan postu için kendisine teşekkür ederim. Sizden,
yaşadıklarımı hafifletmemeyi öğrendim.
Yorumlar
Yorum Gönder