YAŞAYAN KADINLAR 4: MYCOFFEEMYFRİEND


“Mycoffeemyfriend” hesabı ile ruhlarımızda ‘ağır’ kitapların dünyasını hafiflikle, ferahlıkla inşa eden naif ruh. Yolculuğunuzu anlatır mısınız bize, Proust’u en güzel anlatan, bana sevdiren insan?

***

Sevgili Berna,


Birbirimizden adres aldığımız halde henüz mektuplaşamadık, ama ben sana hep içimdekileri dökmek istemiş, bunun için bir bahane, belki de bir soru beklemişim. ‘Hikayen’ demişsin. Sonra ‘yolculuğun’. Kendimi bir hikayenin değil, bir yolculuğun içinde hissettim hep. Oysa iç içe ikisi de. Bana yazdıklarının, sorduğun sorunun güzelliği de tam olarak burada saklı.  Yoldayım. Yanımda neler mi taşıyorum? Bir düşüneyim. Kitaplığım geliyor aklıma, şarkı listelerim geliyor. Aşık olduğum rüzgarlar, balkonum, kahve bardağım, soğuk ikindiler ve akşamlar geliyor. Felaketsiz zamanları özlüyorum Sevgili Berna. Her güzel anda, ‘İşte, yaşamaya şimdi başladım!’ diyorum. ‘Buraya kadar, bu son vurgun’ diyorum canım her yandığında. Kendimden dilemem gereken ne çok özür, içinden çıkmam gereken ve kendi ellerimle kazdığım ne derin çukurlar var bir bilsen. Çıkamıyorum, kaçıyorum. Bedenim başka bir yerde sürdürmeye başlıyor varlığını. Parçalara ayrılmış bu kalple, bedenimi tekrar yeryüzüne taşırken, inan bana, sadece kelimelerle hayatta kaldım. Sadece onlardan medet umdum. Yaşamaya işte o zaman başladım. Belki de şimdi yeniden başlıyorum.

    Adımı anarken Proust'an bahsetmiş, onu sana sevdirdiğimi söylemişsin. Bunu okurken içim öyle kıpır kıpır oldu ki... Belki fark etmişsindir, genelde kitaplarımı paylaşırken, duygularımdan çok az bahsederim. Özellikle böyle önemli kitaplar hakkında bir inceleme ya da yorum yazmaktan çekinirim, kalemime güvenemem. Alıntılarla doldururum her yeri. Ama son zamanlarda içimden taşmasına engel olamadığım bir okyanus var. İçime sığdıramıyorum. Senden bu mesajı aldığımda tam da Kayıp Zaman'ların altıncı durağındaydım. Son durağa yaklaştığımı gördükçe üzülüyorum, ama bu, yolculuğun başa sarması demek olacak benim için belki de. Yolculuklar, bir yere varıp orada kalmak için değil, bir yere uğrayıp, geçip gitmek, tekrar tekrar dönüp o yolları ezberlemek için var. Zamanı kollamak için. Bana kalırsa, Kayıp Zamanın İzinde'yi okuyan herkes kendi zihnindeki yolun izini sürecek. Ben öyle yapıyorum, Proust okumak kendini okumaktır çünkü. Belleğimizin peşinden koşmak gibi. Hatıralarımızı yeniden yaratmak gibi. Asla tahmin edemeyeceğimiz bir sokakta bizi yıllardan, kilometrelerden bağımsız bir zamana ve mekana hapseden bir koku gibi. Unuttuğumuzu sandığımız ama en derinlerde muhafaza ettiğimiz bir armoni gibi. 

Onun büyüsünü içimde hissettiğimde, cümleleri her gözlerimi doldurduğunda, ruhumun derinliklerine nasıl indiğini hayretle gördüğümde, herkesin bu yolculuğa çıkmasını istedim. Çünkü her birimiz, zaten güzel olan bir şeye kendi kalbimizden de bir güzellik kondurur, onu daha da anlamlı kılarız. Gittikçe yayılır, her yeri kaplar. Marcel Proust’u en büyük romancılardan biri yapan da tam olarak bu. Okudukça bir şeylerin tekrar ettiğini, bazı anların yeniden yaşandığını, ama hiçbirinin aynı olmadığını görüyorum, ömür gibi. Onun hayatını okuduğumu, onun zamanında olduğumu hissediyordum. Ama aslında kendi hayatımın Proust'a dair hatıralarımdan oluşan kısmı haline geliyor her şey. Okuruna, ‘Ben sana bilmediğin hiçbir şeyi anlatmadım.’ diyor. Ne kadar muazzam, değil mi?

Zamanı durdurdum, sana bunları söyleyebilmek için. Şimdi kendime bir kahve yapıp, kaldığım yerden devam edeceğim yolculuğuma. Belki de çoktan yapmışımdır.
Sana burdan dünyanın en güzel kahve kokusunu ve bu ana en çok yakışan şiiri gönderiyorum.

‘Şimdi uzaklardasın ve bir gölge kırılıyor göğsümde
bir donanma ağır aksak ve soğuk
yüzlerce bomba, binlerce mermi, hepsi içimde
şimdi uzaklardasın ve bu denizin tuzu yok.
Paslanmış asma kilidi, bu yürek benim
fırtınaya sığınıyor içimdeki deli
gözlerim kör, kulaklarım sağır, bu gözyaşları benim
şimdi uzaklardasın ve yok ellerim.’

Umutla, kitapla, sevgiyle kal.
-Şermin


Yorumlar

Popüler Yayınlar