Ses


“… kalbinin bir sesi vardı…”
“Ah. Bir şiirinde, o güzel sesten duyduğum bu cümle, içimde bir yere dokundu, bir kapı açıldı. Bir sıcaklık akıyor. Kalbinin bir sesi var. Ben bunun var olduğunu öğrendim. Dokundum, sıcaklığını hissettim. Bana ait değil evet, ama kendimin kılmak nasıl olur ki? Dağıldığı zamanları anlamak mı? Bocaladığını görebilmek mi? Dikkatini dağıtabilmek mi? Bana ait bir parça ayırmışsa içinde, evet, kendimin kıldım diyebilirim. Önemi var mı peki? Benim gönlümde onun için bir yer ayırdıktan ve bu yeri özenle temiz tutup ona ait kılmaya devam ettikten sonrası beni ilgilendirir mi?”
***
Günlüğüme yazdığım bu sayfalara baktım. Neden içimde onun için böylesine merkezi ve büyük bir yer ayırdığımın cevabını buldum sonunda, bir noktaya parmak basabildim. Yönümü bulmamı sağlayan pusulam olmasıydı onu her daim hafızamda canlı tutan. Yarım kalmış bir sorudan usulca kaçınmaya devam ettim: Kendimin kılmak. Hayır, ego değil hissedilen bu incinmenin nedeni; zamanın, onun bedenini, dokunamayacağım kadar uzağa götürmüş olması, bana ait bir parça ayırdın mı içinde diye soramayacağım bir yere götürmesi. Eh, gönül dediğin; derli toplu, temiz olsa da, genişçe bir kiler değil miydi?
Derin bir nefes aldım, gözlerimin kenarını sildim ve defterimi kapadım. Beni uzun bir gün bekliyordu. Sonunda beklediğim gün gelmişti. Uğruna çetin mücadeleler verdiğim kızıma kavuşacaktım sonunda, o gün gelmişti.

Yorumlar

Popüler Yayınlar