Kendini Biçimlendiren Öykü
BİR DÜNYA YARATMAK
Baştan söyleyeyim, yaşamanın sihirli bir formülü yok. Ve dışarıdan mikrop geliyor her türlü, engel olamıyorsunuz. Ne kadar korunaklı bir sığınak inşa ederseniz edin, kapacağınız varsa şifayı kapıyorsunuz. Tahmin edersiniz ki, şifayı kaptım. Mecburi bir inzivanın içine düştüm. Anladım ki, kendimden kaçıyormuşum ben. Ayrıca şunu da anladım ki, içindeki karanlıktan geçmenin yolu, onunla yüzleşmekmiş. Bunun için de onu kabul etmen gerekiyormuş.
Baştan söyleyeyim, yaşamanın sihirli bir formülü yok. Ve dışarıdan mikrop geliyor her türlü, engel olamıyorsunuz. Ne kadar korunaklı bir sığınak inşa ederseniz edin, kapacağınız varsa şifayı kapıyorsunuz. Tahmin edersiniz ki, şifayı kaptım. Mecburi bir inzivanın içine düştüm. Anladım ki, kendimden kaçıyormuşum ben. Ayrıca şunu da anladım ki, içindeki karanlıktan geçmenin yolu, onunla yüzleşmekmiş. Bunun için de onu kabul etmen gerekiyormuş.
İnsan kendi kendine kalınca, kendi kendisiyle sohbet sohbeti açıyor. Aklıma lisede çok sevdiğim bir arkadaşımın selam vermemesi geldi. Birlikte takılırdık, yerdik içerdik, dertleşirdik. Bir gün, bıçak gibi kesildi. Okula gelince selam verdim, ama tepkisiz yüzle baktı bana. Oturduğu bankta uzunca bir süre beni izledi. İzleyen gözlerin ağırlığını hissetmiştim üstümde. Bunu hatırladım. Üzüldüm. Arkadaşım bana selam vermedi. Ve ben 26 yaşındayım. Üzüldüğüm şeye bak: Arkadaşım bana selam vermedi. Üstünden de bunca zaman geçti halbuki. Anladım ki, insan, haksızlığa uğradığı duygusunu atlatamıyor. Bunun üzüntüsü, zamandan bağımsız olarak var olmaya devam ediyor. “Beni böyle haksızca yargılayamazsın” demek istiyor insan. Ama ne için yargılandığımı bile bilmiyorum ki? Bir arkadaşım, insanın kendi içine bakmaktan korktuğu için röntgenciliğe yöneldiğini söylemişti. Benimki de bir tür röntgencilik. Kendimle yüzleşmektense, ergenlik dönemi anısıyla kavga etmeye devam ediyorum. Evet. Gelelim meseleye.
Bir insanı tanımak üzerine bir hayat inşa edilir mi? Benlik? Düşünce yapısı? Kariyer? “Neden bundan rahatsız oluyorsun ki?” diye sordum kendime. Ben de buna meylettim çünkü. Yaptım hatta. Öyle baskındı ki duygularım, öylesine kördüm ki, dünya O’ndan ibaretti. Evet, yine doğru tahmin. Terk edildim. Ve gidecek hiçbir yerim yok. Param yok, işim yok. Bana destek olacak ailem ve arkadaşlarım yok. Kendimi bir yalanın içine hapsetmişim. Kendimi dünyadan soyutlamışım aşkım uğruna. Kendimi yalnızlaştırmışım. Aldatıldığımı öğrenmeseydim de bu aydınlanmayı yaşar mıydım acaba günün birinde? ‘Evet’ demek istiyorum. Çocuklar olmasaydı, tüm bu sorunlara ‘Mesele değil’ derdim belki de. Aç kalma, yıpranma pahasına kendime bir hayat kurmaya çalışırdım. Ama onlar ne olacak? Nasıl bakacağım onlara? Ayrıca, velayetlerini babaları alırsa, ki alır, onlarsız ne yapacağım?
Bazen öyle yorgun hissediyorum ki. Ama hayat, yaşamaya değer. Her şeye rağmen. Hayat. Yaşamaya. Değer. Elimdeki kırmızı kurdeleye baktım. ‘Bir yolunu bulacağım’ dedim.
Yorumlar
Yorum Gönder