KIRMIZI KURDELELİ KADIN
Dramada zincir etkinliğinden ilhamla kurduğum hikaye.
Zincir, kırmızı bir kurdeleymiş. Bir gün önce oraya bırakılmış. Hikayemde, bu
kurdele, aşığın hediye aldığı kitaba sarılan kurdele. Şöyle başlıyor öykü:
İki
aşık varmış.
Sevgili değil, aşık. Kelime seçimi önemli. Bu aşıklar,
farklı şehirlerde yaşıyorlarmış. Birbirine o kadar da uzak değil bu şehirler,
ama fiziksel engel var yine de aralarında. Soyut engeller de, tabi ki. Kız,
kabul etmiyor adamla bir ilişkiye adım atmayı. Sevmediğinden değil, hayır. Ama,
etmiyor. Başka bir şey. Bırakmıyor kendini. Adam, hayal kırıklığı yaşıyor.
Bırakmak istiyor o da, canı yanıyor çünkü, üzülüyor, ama bırakmıyor.
Bırakamıyor. Hasret, tutkuyu büyütüyor. Sonra, işte çözemediğim nokta, kız bırakıyor
kendini, tamam diyor adama, gel. Adam da, kızın sevdiği bir kitabın 1.baskısını
almış. Kırmızı kurdele ile çevrelemiş kitabın etrafını. Parkta otururken
aşıklar, kız çözüyor kitabın etrafındaki kurdeleyi. Hava da rüzgarlı, kurdele
ağaçların arasında göğe doğru yükseliyor, uçup gidiyor.
Öykü, belki göz aşinalığıdır, belki bendendir, emin
değilim; ama his, benim üretimim. Tamam, 1.baskı kısmı arkadaşımın
ilişkisinden. Nasıl başladıklarını anlatmıştı bana. Ama his, benden.
Kadınla bankta oturduk geçen gün. Öykümdeki kadınla.
Aylin’im öyle güzel betimlemiş ki bizi. Bu sahnemizi. Kırmızı Kurdeleli Kadın.
Söyle bana, nasıl oldu da çözüldü o düğüm? Nasıl oldu da “Gel” dedin aşığına?
Neden bıraktın sonunda kendini onun kollarına? Alışmıştın özleme. İçini kavursa
da, içini ağrıtsa da, alışmıştın.
Yorumlar
Yorum Gönder