FEMİNEN ÜÇLEME
Bu yazıda size en sevdiğim kitaplardan oluşturduğum
üçlememi anlatacağım. İnsanın ruhunu sarsan ve benliğinin farklı katmanlarını
uyandıran bu kitaplar herkes tarafından okunmalı bence.
1.
Kurtlarla Koşan Kadınlar:
Başucu kitabım. Aklını kullanarak okuyan her kadın
için bu zorlu yaşam yolculuğunda yolunu nasıl bulacağını anlatan bir kitap.
İçinizde tanımlayamadığınız hisler uyandırıyorsa okurken, doğru yoldasınız
demektir. Arada duraksayın, bir nefes alın, kalkın kendinize kahve yapın.
Okuduklarınız üzerine düşünün. Yazarın anlattığı mitler, çizdiği kadın
tiplemeleri, anlatılacak gibi değil, okusanız daha çok zevk alırsınız aslında.
Sizin için elimden geldiğince açıklamaya çalışayım yine de. Kitabın özünü şu
alıntıdan anlayabilirsiniz:
“
Çık ormana git, git. Eğer ormana gitmezsen asla bir şey olmaz ve hayatın asla
başlamaz.
Çık
ormana git.
Git.”
Bir şeylerin başlaması için bir şeylerin bitmesi
gerekir. İçinde bulunduğumuz olaylar silsilesini yaşarken görüşümüz
bulanıklaşıyor, karar vermek daha da zorlaşıyor. Ama kitapta da belirtildiği
gibi, sezgilerimize güvenmeliyiz. Sezgilerimize güvenirsek, bitmesi gerekeni
bırakabiliriz. Böylece yaşamımızda yeni olanın yeşermesi için yer açılır. Kitap
bize öyle değerli mesajlar veriyor ki… Sezgilerine ve iç sesine güven,
karanlıktan korkma, bedeninin güzelliğini yok sayma, kendi zamanına sahip çık
ve başkalarının onu parça parça çalmasına müsaade etme, güvenli limanlarını
terk etmekten korkma, yaralarından utanma, gülmenin hayat verici gücünü unutma,
vurulan dibin sahip olduğun vahşi benliği filizlendireceğini unutma ve daha
niceleri…
Kendimizi görmezden gelmemeli, bastırmamalıyız.
Kitabı tekrar tekrar okuyarak anladım ki, duygularımı dengeli bir şekilde
değerlendirebilmem, kendime duyduğum saygının göstergesi. İçimdeki vahşiye
özlemi fark edip onu kabullenmem, hayatımı ileri taşıyan bir şey oldu. Kendi
bedenimi dinlemeyi öğrendim. Onu kabullendim. Diyeceğim o ki, okuyunuz bu
kitabı efendim, okutturunuz.
2.
Damızlık Kızın Öyküsü: Blu Tv’de dizisinin yayınlanmaya
başlamasıyla kitap, adından iyice söz ettirmeye başladı, dizinin ikinci sezonu
da onay almış diye biliyorum. Okurken içim daraldı, çıkış yolu bulmaya çalışırken
iyice kaybolan kahramanla birlikte ben de kayboldum. Kitaptaki dünyada yaşanan
gelişmeler bizim dünyamızda da kısmen yaşanıyor aslında dediğiniz an kitabın
dünyasına girmişsiniz demektir, hoş geldiniz diyemeyeceğim bir dünya.
Şimdi, bana okurken afakanlar bastıran bu feminist distopyada
nasıl bir dünya var? Yazar, kendi eserini ‘üstopya’ olarak nitelendiriyor. Bazı
noktalar benim için mide bulandırıcıydı, hayalinde canlandırmak istemiyor
insan. Zengin adamlar ve kısır eşlerine tahsis edilen damızlık kızlar var. Bu
damızlık kızlar gebe kalmakla ve bebeği bu zengin aileye teslim etmekle
yükümlü. Bebek üzerinde hiçbir şekilde hak iddia edemez damızlık kız. Bir
zamanlar kendilerine ait, normal bir hayatları varmış. Eşleri, çocukları,
kariyerleri, banka hesapları varmış. İlk önce satın aldıkları şeylere sınırlama
getirilmiş, kartla ve belli sayıda almaya başlamışlar. Bir sabah uyandıklarında
marketten alışveriş yapamıyorlar. İş yerlerine gittikleri zaman patronları
gelen emir nedeniyle onları kovmak zorunda olduğunu söylüyor. Banka hesapları
da eşlerinin kontrolüne geçiyor diye hatırlıyorum. Kahramanımız, eşi ve
çocuğuyla kaçmaya çalışırken yakalanıyor.
Okuduktan sonra insan elindekilere şükrediyor. Bu
kadar da kötü durumda değiliz diyerek kendini teselli etmek de ayrı bir üzüntü
sebebi ama neyse, buna takılmayalım şimdilik.
3.
Kardeşini Doğurmak: Bu kitabı okuduktan sonra uzunca
bir süre kendime gelemedim. Bir ruh gibi ortalıkta dolaştım. Hocam “Yaz” dedi,
yazmam gereken makalelere kendimi adadım. İçimdekileri akademik olarak ifade
etmeye çalışarak rahatladım.
“ Ben bu dünyada yaşamak istemiyorum” cümlesini
kurdum bir noktada. Çünkü bu kitapta okuduklarınız gerçek. Birileri tarafından
yaşanmış. Çocuklar babalarının, ağabeylerinin, amcalarının tacizine, tecavüzüne
uğramış. Yıllarca istismara maruz kalanlar var. Babalarından hamile kalan,
kendi kardeşlerini doğuranlar var. “Çocuk babamdan mı, abimden mi bilmiyorum”
cümlesini kuran var. Kendi öz evladına tecavüz edip, mahkemede savunma olarak “
Siz yetiştirdiğiniz ağacın ilk meyvesini başkasına verir misiniz Hakim Bey?”
diyen var. Kendi evladına inanmayan, öz kızını yalan söylemekle suçlayan
anneler var. Tüm bunlar gerçekten yaşanmış.
Okuyun. Ülke gerçeğini öğrenin. Toplum bilincini
öğrenin. Eğitimin insanlıkla harmanlanması ne kadar önemli, anlayın.
Yorumlar
Yorum Gönder